![]() |
Mustafa İslamoğlu'nun Abdest Konusundaki Fitnesi |
Aşağıdaki makale Mustafa islamoğlu isimli gazete yazarına aittir. Bunun cevabı altta verilmiştir.
Bilmez ki sorsun, sormaz ki bilsin!
Bugünkü yazımızı, cevabı herkesi ilgilendiren bir “soruya” ayırdık.
Hayır hayır, bu bir “soru değil, bu bir “sorun!” Hem de çok ciddi ve
adı: “Dini anlama sorunu.” Bu sorun, kimi zaman ortaya birden fazla
“din” çıkarıyor ve insanlar “hangi dine” inanacağını şaşırıyor. (Siz
‘yanılmaz’ atalarını pazarlayanların dinine değil, kaynağı Kur’an olan
Allah’ın dinine inanın.) Kimi zaman, Allah’ın kitabında yazmayan,
Peygamber’in sünnetinde yer almayan “farzlar, haramlar”
çıkarıyor.Düşünebiliyor musunuz; bu nevzuhur farzlardan Hz. Peygamber’in
haberi yok! Bizim akıldanelerimizin bildiği bir “farz” düşünün ki,
sahabe bilmiyor? Bir “farz” düşünün ki, müctehid imamların bu -sözümona-
“farzdan” haberi yok! Güldünüz değil mi? Hayır, kimse gülmesin; çünkü
kendisi gülünç durumda olanların başkalarına gülme hakkı yoktur ve şu an
kendini çok dindar sananların dinleriyle ilgisi hurafe düzeyinde,
bilgisi ise efsane niteliğindedir. İnsanlar ibadetleri âdetleştirince
âdetleri de ibadetleştirdiler.
Bu satırları sert bulmayın lütfen; imamların birçoğuna göre “mukallid”in
tarifi şudur: “Amellerini delilleriyle birlikte bilip, o delilleri
değerlendirmede mezhep imamının ictihadını benimseyen kimse.” Söyler
misiniz? Bu durumda kendini Hanefi sananların kaçta kaçı Hanefi’dir?
Kaçta kaçı Şafii’dir? Bırakın avamı, “hocam” denilenlerin kaçta kaçı
“mezheplidir?” Utanmadan yıllar yılı “mezhepsizlik edebiyatı” yapan
‘mezhepçiler’, duygularını, paralarını sömürerek sırtından geçindikleri
Müslümanlara kinden, nefretten, cehaletten başka ne verdiler? Tezgâhında
mezhep satarak geçinen bu tiplerden oluşan bir cemaat, radyodan ‘düz’
kadın sesine ‘haram’ diyen sözümona ilmihaller tezgâhlarken, dansöz
pazarlayan TV istasyonuna sahip olmanın fetvasını bulmakta hiç de
zorlanmadı. Bu tiplerden kaçını tanıdımsa, hepsi de şarlatandı. Ayak
üstü “sübhaneke”nin anlamını sorsanız “kem-küm”den başka cevap
alamazdınız. Ama dillerinin keskin yanını koca koca alimlerin
enselerinden bir türlü çekmezlerdi. Mevdudi gibi, Seyyid Kutup gibi,
nerede imanının bedelini ödemiş bir alim var, onun etini yiyerek
semirmeyi beslenme alışkanlığı haline getirmiştiler. Haddini bilmeyen
neyi bilir ki?
Bu şarlatanlar, yüreklerinde çamur, sıvayacak alim yüzü aradılar. Ve
koca bir toplumu kelimenin tam anlamıyla “mezhepsizleştirdiler.” Ey
Hanefiler! Ebu Hanife’ye göre siz Hanefi falan değilsiniz, sizin
mezhebiniz falan yok! “Mezhepçilik” yapan şarlatanlar sizi dolmuşa
bindiriyor. Avamın mezhebi müftüsünün mezhebidir, demişler. Haydi
“doğrudur” diyelim; fakat kaçta kaçınızın “fetva makamı” (müftüsü) var?
İçtihat kapısının meccane bekçileri hâlâ neyin edebiyatını yapıyorlar?
Cahili cühelasıyla milletin tümü müctehid oldu. Üç beş yetkin alime
tahammül edemeyen tulumbacı takımının gözü aydın; Hayreddin Karaman Hoca
gibi bir ikisinin tepesine iftira küfelerini boca etmek için hazır
beklerlerken, sayelerinde milyonlarca müctehide kavuştuk. Herkes her gün
kendi yaptıklarına kılıf bulmak için onlarca ictihat yapıyor, ahkâm
kesiyor, fetva veriyor. Okumak mı, öğrenmek mi, bilmek mi, bilenden
sormak mı? Hak getire. “Bilmez ki sorsun, sormaz ki bilsin” diyenin
hesabı."Kur’an okurken abdest almak farzdır” öyle mi?!
Bir okuyucumuz, 18 Temmuz 2000 tarihli Zaman Gazetesi'ndeki bir köşe
yazısından alıntı yaparak soruyor: “Kur’an okurken abdest almak,
gerçekten de bu yazarın dediği gibi farz mıdır?” Önce mezkur yazıdan
ilgili pasajı alalım:“Hazret-i Kur’an’ı eline alan herkesin abdestli
olması farzdır. Abdestsiz Kur’an ele alınamaz. Ancak dini kitaplar için
böyle bir mecburiyet yoktur. Dini kitapların sadece içinde bulunan
ayetlere elle dokunmak için abdestli olmak gerekir. Ayetten boş olan
yerlere, yazılara abdestsiz dokunulabilir, okunabilir. Kur’an’la dini
kitap arasında böyle bir ince fark vardır. Kur’an-ı Kerim’in ayetten boş
olan kısımları da ayet hükmündedir. Bu yüzden dikişli kabına bile
abdestsiz dokunulamaz.
Abdestsiz kimseler bir mendil veya temiz bezle
tutup bir yerlere koyarlar. Abdestsiz ele alamazlar.”Allah Allah! “İnce
fark”ı da öğrenmiş olduk. Hele “dikişli kabına bile dokunulamaz” cümlesi
karşısında bitmemek mümkün mü?Ben bu zamana kadar ne Kur’an’dan, ne
Rasulullah’tan, ne sahabeden ve ne de müctehid imamlardan Kur’an okurken
abdestin farz olduğuna dair ‘sahih’ bir şey okumadım, duymadım. Bir
şeye “farzdır” demek, helâl ve haram koyma yetkisine girer. Helâl ve
haram koyma yetkisinin ise kime verildiği bellidir. Burada “farz olduğu”
söylenen bir hüküm olduğuna göre, o hükmü farz kılan delili muhkem ve
mütevatir nasslarda bulmamız gerekir. Kur’an’da abdestin sadece namaz
için emredildiğini görüyoruz. Bu konuda, çok yaygın bir yanlış anlamaya
alet edilen bir ayet vardır: “Ona temiz olanlardan başkası dokunamaz.”
(56.79) Birazcık Arapçadan, ilimden, Kur’an’dan, tefsirden nasibi olan
kimsenin bu ayetteki “o” zamirinin bir önceki ayetteki “gizli kitab”a
gittiğini bilir, bir.
Bu ayet Mekke’de, Abdest’in geçtiği tek Kur’an
ayeti (5.6) ise Medine’de inmiştir, iki. Ayetteki “dokunmasın” şeklinde
yanlış algılanan “la yemessuhu” ibaresi “inşai” değil “ihbari”dir ve
“dokunamaz” demektir; oysa ki Kur’an’a münkiri de müşriki de dokunur,
üç...Bilgime güvenmeyip, “Kur'an okumak için abdest farzdır” diyen sahih
bir hadis, bir imam, bir alim var mıdır diye Mektebetu’l-Elfiyye’den
400.000 hadisi, bazıları Mebsut gibi 30 cildi bulan 1000’e yakın kitabı,
tüm mezheplerin 40’ı aşkın kaynaklarını taradım, böyle bir şey
bulamadım. En iyisi, bu konularda en katı davrandığını bildiğimiz
Süyuti’nin “Kur’an okumanın âdabı” başlığında yazdıklarını aynen tercüme
etmek:“Kur’an okuma sırasında abdest almak müstehaptır; çünkü tilavet
zikirden efdaldir ve Peygamber (sav) temizlenmeksizin zikretmeyi hoş
karşılamazdı. İmamu’l-Harameyn dedi ki: “Abdestsiz Kur’an okumak mekruh
değildir, çünkü Peygamber abdestsiz okuyordu. el-Mühezzeb Şerhi’nde ise:
Eğer kişi Kur’an okurken yellenme ihtiyacı hissetse, yellenme sırasında
harfleri doğru telâffuz edemeyeceği ihtimaline karşı okumayı durdurur.”
(el-itkan, 1/295)Buraya, başta Hanefiler olmak üzere, tüm mezhep ve
meşreplerin temel referanslarından sayfalarca alıntı yapar, tercüme
ederim. Fakat yerim yok, vaktim yok, keyfim yok; lüzum da yok.
Tüketenler de, üretenler de hep olacak. Böyle başa böyle tarak. Biraz da
insanımız ciddi ve uyanık olsun; bitli baklanın kör alıcısı
olmasın.Şafii’dir, Hanefi’dir meselesi değil bu! Allah’ın emretmediği
bir şeyi emretmek, farz kılmaktır ki, bunun vahameti “Kur’an okurken
abdest almanın hükmü nedir?” sorusundan çok daha derindir ve problem
dinin temelleriyle ilgilidir. Şakası var mı bu işin? Biri kalkıp da “Şu
farzdır?” diyorsa, dinini donundan birazcık fazla ciddiye alan bir
Müslümanın, “Nerede, hangi delille?” diye sorması “farz olur.” Çünkü, o
ünlü usul kuralı gereğince “farzı” bilmek farz olduğu gibi, farz
olmayanı farz bilmek de “haram” olur. Eğer o kişi üçüncü, beşinci sınıf
ilmihalleri getirip de önünüze koyuyorsa, bu kez sizin “İlmihal
yazarlarının farz koyma yetkisi olduğunu bilmiyordum” demeniz “farz”
olur. Kaldı ki bunlar arasında “Tevrat’ı abdestli okumak farzdır”
diyenini bile gördüm ben.Bir şeye “farz” demek, “haram” demek ciddi bir
iştir; Allah’a atfen verilmiş bir hükümdür, kimse keyfi olarak “farz” ve
“haram” ilan edemez. Ne demiştik bir yazımızda: Cahiller dinden ıskonto
yaparlar, ham sofularsa dine zam yaparlar; bu ikisi de birdir.Siz siz
olun, etrafınızda ahkâm kesenlere Kur’an’ın öğrettiği gibi sorun:“Kul
hâtû burhanekum in kuntum sadıkîn: De ki: Hadi getirin delilinizi, eğer
doğru söylüyorsanız?”
Mustafa İslamoğlu, 25 Eylül 2000 Akit Gazetesi
----
CEVAP:
"Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey'in, Kur'an'ın bulunduğu odada
uyumayıp, sabaha kadar hürmeten ayakta beklediğini, bunun mükâfatı
olarak da onun nesline 6 asır devam eden bir cihan devleti verildiğini,
ana-babamızdan kaç kere dinlemiş, kitaplardan okumuş, va'zlarda
dinlemişizdir.Kur'an'a hürmet bu milletin ruhunda var.Kur'an'ı abdestsiz
olarak eline almamak bir tarafa, abdestli de olsa onu göbekten aşağıda
tutmaz. Bu kötü bir hal midir? Dine aykırı bir hareket midir? Kur'an-ı
Kerim'e hürmet, İslâm'a zıt mıdır? Kur'an'a fazla hürmet yersiz bir şey
midir? Asla! Bir evladın, anne ve babasına gösterdiği hürmet ve hizmet
ne kadar fazla olursa o kadar değerli olduğu gibi, Kur'an'a gösterilen
hürmet de ne kadar fazla olursa, o da Allah indinde o kadar
değerlidir.Gerçek bu iken, din âlimi gözüken bazılarının, Kur'an'a
gösterilen bu hürmetten rahatsız olmaları anlaşılır gibi
değil...
Mukaddes kitabımıza karşı vazifelerimizin ne olduğu, yüzyıllar
önce zaten kitaplara yazılmış. Bilinmeyen bir husus değil... Ama
bazıları hem bilip hem de bilmezden gelerek bu kitaplarla alâkası
olmayan şeyler söylerse, kim olursa olsun biz ona karşı çıkarız. Doğru
yazanları ise tasdik etmek vazifemizdir. Bir zat meselâ şunları yazmış:
"Hazret-i Kur'an'ı eline alan herkesin abdestli olması farzdır.
Abdestsiz, Kur'an ele alınamaz. Ancak, dini kitaplar için böyle bir
mecburiyet yoktur. Dini kitapların sadece içinde bulunan âyetlere elle
dokunmak için abdestli olmak gerekir. Ayetten boş olan yerlere, yazılara
abdestsiz dokunulabilir, okunabilir. Kur'an'la dini kitap arasında
böyle bir ince fark vardır. Kur'an-ı Kerim'in âyetten boş olan kısımları
da âyet hükmündedir. Bu yüzden dikişli kabına bile abdestsiz
dokunulamaz.
Abdestsiz kimseler bir mendil veya bezle tutup bir yerlere
koyarlar. Abdestsiz ele alamazlar."Bu cümleler baştan sona doğru ve
asırlardan beri yazılagelen kitaplara uygundur. İslâmî hükümlerdir.
Müslümanların Kur'an'a Karşı tutumunu anlatmaktadır.Ne var ki, bir zat
bu cümlelere çok bozulmuş. Kur'an'ın abdestli olarak tutulmasını
hazmedemiyor. "Kur'an'dan, Resûlullah'tan, sahabe ve müctehit
imamlardan, abdestin farz olduğuna dair sahih bir şey okumadığını ve
duymadığını" söylüyor.Halbuki, kendisi Resûlullah, sahabe ve müctehitler
zamanında yaşamadığı için, duymaması normal. O normal de "Duymadım"
demesi ne oluyor? Manen görüştüğünü falan mı îmâ ediyor acaba?
"Okumadım" demesine gelince... Kitaplar o meseleyi barım barım bağırıyor
ama, siz onları yok sayarsanız kitapların ne suçu var? Gözünü sıkıca
kapat, sonra da güneş yok de.!. Ne âlâ iş... Sayın hocamız, bu mesele
için 400.000 hadis, bazıları 30 cild olan 1000'e yakın kitap ve
mezheplere ait 40'ı aşkın kaynak taramış; ama abdestin şart olduğu
hakkında bir hüküm bulamamış!..Hani padişah bir suçluya 100 sopa
vurulmasını emretmiş de, o da gülmeye başlamış. Niye güldüğü sorulunca
"Padişahım ya sen hiç dayak yemedin veya sayı saymasını bilmiyorsun"
demiş ya; bu da onun gibi...
Ya hocamızın bir günü 24 değil 240 saat veya kendisine, 950 sene
peygamberlik yapan Nuh Aleyhisselam gibi uzun ömür verilmiş ki sadece
bir mesele için bu kadar kitap karıştırabilmiş.Bununla da kalmamış;
diyor ki:
"Tüm mezhep ve meşreplerin temel referanslarından sayfalarca alıntı yapar, tercüme ederim."
Edemezsin demek ne haddimize? Eder mi edersin...Hocamız sonra yeri,
vakti ve keyfi olmadığı için bu tercümeden vazgeçiyor ve tevazu gösterip
"En iyisi, bu konularda en katı davrandığını bildiğim" dediği İmam
Süyûtî'nin El-ltkan kitabından kısa bir tercüme yapıyor.Ne var ki,
tercüme ettiği yer, Kur'an'a abdestsiz dokunup dokunmamakla değil,
abdestsiz okunabileceğine dair.Ona itiraz eden yok ki. Çünkü âlimlerimiz
zaten, ezbere Kur'an okunurken abdestli olmak şarttır demiyorlar.
Yüzüne okurken, Kur'an'a dokunulmadığı takdirde abdestli olmak şarttır
diyen de yok.Amma bütün kitaplar, ister okunsun ister okunmasın,
"Kur'an'a abdestsiz dokunulmaz" demektedir.Hocamız bu noktaya cevap
vermesi lâzımken, meseleyi başka tarafa çekiyor ve Peygamberimizden
misal getirerek kendince kurnazlık yapıyor...Ama misali geçersiz. Çünkü,
Peygamberimiz Kur'an'ı zaten ezbere okuyordu.400.000 hadisi ve binlerce
kitabı taradığı halde, böyle bir hüküm bulamadığını söyleyen hocamız,
-hadi yalan söylüyor demeyeyim- gerçekleri söylemiyor. Eğer dediği gibi
gerçekten okumuş olsaydı, kaynak gösterdiği "İtkan" isimli meşhur eserin
ilerki sahifelerinde, iddiasının tam tersini görecekti.
Madem "ltkan"ı kaynak eser kabul ediyorlar; biz de aynı eserden iktibas yapalım:
"Bizim ve âlimler topluluğunun görüşü, abdestsiz olanın Kur'an'a
dokunmasının haram olduğudur. O abdestsiz olan, ister küçük abdest
(namaz abdesti) almamış olsun, isterse büyük abdest (yani gusül
abdesti). Çünkü Kur'an-ı Kerim'de, 'Kur'an'a ancak temiz olanlar
dokunabilir' buyurulmaktadır. Sünen-i Tirmizi ve diğerlerinde geçen bir
hadis şöyledir: Kur'an'a ancak abdestli olanlar dokunabilir." (İtkan
2/1188 Dâr-ı İbn-i Kesir/Beyrut)
Hocamız, herhalde bunları yazdığı için İmam Süyûtî'ye, tercüme ettiğimiz
için de bize kızmamıştır.Kitabın dipnotu şöyle: Aynı hadis Dârimî'nin
Talak bahsinde "Nikâhtan önce boşama olmaz" babında 2183 numarayla, Dâre
Kutnî'de ise Taharet bahsinde "Abdestsiz olanın Kur'an'a dokunmasının
yasak olması" babında yer almaktadır.
Ne dersiniz, hocamızın, bu meseleyi 400.000 hadisi taradığı halde
bulamadığına inanalım mı? Ve kaynak gösterdiği "İtkan" isimli kitapta
açık açık yazıldığı halde, "Bulamadım" demesine mi? Arapça bilmeyen
okuyucularımızın merakını giderelim. İtkan, Madve Yayınları tarafından
"Kur'an İlimleri Ansiklopedisi" adıyla tercüme edilmiştir. Arzu edenler,
2.cilt, 44.sahifede bu meseleyi okuyabilirler.
"Kur'an Abdestsiz Ele Alınabilir mi?" başlıklı yazımız eksik kalmış,
sütunumuz bitmiş, yazacaklarımız bitmemişti. Bu yazıda, olabildiğince
kısa tutmaya çalışarak ilave bilgi vermek niyetindeyim.Önceki yazımda,
"Kur'an'a ancak abdestlî olan dokunabilir" manasındaki hadis-i şerifin
bulunduğu üç eser ismi vermiştim, iki isim daha veriyorum:1) Bedâiüs
Sanâyf, 1/33, Beyrut, 1 987, 2) Feyzül Kadir, 6/455.Aşağıda isimlerini
vereceğim Arapça ve Türkçe eserlerin hepsinde de "Abdestsiz olarak
Kur'an'a dokunmanın caiz olmadığı" hükmü yer almaktadır.
ARAPÇALAR: 1-Kadı Beyzâvî, 2-Rûhul Meânî, 3-Ruhul Beyan, 4-Ahkâmül
Kur'an, 5-Tefsir-i Kebir. (Bu eserlerde Vakıa Sûresi'nin 79. âyetinin
tefsirine bakılabilir.)6-Dürerül Hükkâm, 7-El-Muğnî, 8-Muhit, 9-Kâfî,
10-Hidâye, 11-Merâkıl Felah,. 12-Tahtâvî, 13-EI-Mezâhibül Erbaa,
14-Bedâiü.s Sanâyî, 15-İtkan.
TÜRKÇELER: 1-Elmalılı Tefsiri, 2-Çantay Tefsiri, 3-5 Prof. ve l doçent
tarafından hazırlanan TDV meali, 4-Enver Baytan, eski İstanbul Müftüsü
A. Fikri Yavuz ve Ahmed Davudoğlu tarafından hazırlanan meallerde,
ilgili yere bakılabilir. (Yani Vakıa Sûresi, 79. âyet)5-Ahmed Zühdü
Paşa'nın (Osmanlıca) Mecmua-ı Zühdiye,6-Numan Kurtulmuş'un Âmentü Şerhi,
7-Fatih devri âlimlerinden Molla Hüsrev'in, 8-Büyük İslâm Fıkhı ismiyle
tercüme edilen Dürer Tercümesi, . 9-Mehmet Zihni Efendi'nin Nimet-i
İslâm, 10-Eski Diyanet İşleri Başkanlarından Ahmet Hamdi Akseki'nin
İslâm Dini,11-Eski Diyanet işleri Başkanlarından Ömer Nasuhi Bilmen'in
Büyük İslâm İlmihali Bu eserlerin "Abdest" bahislerine bakılabilir.
12-Prof. İbrahim Canan'ın Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi
(4/289), 13-Ibn-i Abidin Tercümesi, (l /l 10, 1/217), 14-İmam Gazâlî
Hazretleri'nin İhya u Ulûmiddin Tercümesi (1/797), .15-Kur'an İlimleri
Ansiklopedisi ismiyle tercüme edilen İtkan Tercümesi (2/444).
Okuyucularımıza kolaylık bakımından Türkçeler bana göre daha
mühim..."Abdestsiz olarak Kur'an'a dokunulamayacağı"nı yazan eserler
bunlardan ibaret olmayıp, eski yeni birçok eserlerde bu hüküm
tekrarlanmaktadır.Esasen, "El ârîfü yekfihil işâre" kabilinden, tek bir
eserde bile yazılı olsa -niyet kabul etmekse-, bu hükmü kabul etmeye o
tek eser dahi kafidir-. Daha fazla eser ismi istenirse önümüze
Süleymaniye Kütüphanesindeki kitapları da yığsak, -şazlar hariç-
"Kur'an'a dokunmak için abdestli olmak şarttır" hükmünden başka bir şey
bulamayız.Prof. Hüseyin Algül, Prof. Yunus Aydın, Prof. İbrahim Kâfi
Dönmez, Prof. Mehmet Erdal, Prof. Ömer Faruk Harman, Prof. Ahmet Saim
Kılavuz, Prof. Süleyman Uludağ ve İrfan Yücel'den meydana gelen heyetin
hazırladığı ve Prof. Hayrettin Karaman, Ali Bardakoğlu ve . H. Yunus
Aydın'ın gözden geçirdikleri İLMİHAL İman ve İbâdet isimli yeni eserde
bile, Sünnî mezheplere göre "Abdestsiz olanların Kur'an'a
dokunamayacakları" vurgulanmaktadır. (1/196)
Sünnî âlimlerin asırlardan beri bize ulaşan kitaplarındaki, "Abdestsiz
olarak Kur'an'a el dokunulamaz" hükmü ortadayken, "Bu mesele de nereden
çıktı?" şeklinde bir itirazın, Müslümanları şüpheye düşürmekten başka
bir şeye yaramadığı görülüyor.Âlimlerde, ilmin verdiği bir vakar bir
ağırlık aranır. Öyleyken, "Üçüncü, besinci sınıf ilmihaller" diye o
kitaplarla dalga geçmek, üzücü ve incitici bir hal değil midir?Rica
ederim! "Kur'an'a dokunmak için abdest almak şarttır" dedikleri, daha
doğrusu bunu yazan âlimlerin yazdıklarını eserlerine aldıkları için, bir
Ahmed Hamdi Akseki'nin, bir Ömer Nasuhi Bilmen'in ilmihalleri üçüncü,
beşinci sınıf ilmihaller midir?..Müslümanlar hakkında reva görülen şu
cümlelere de üzülmemek mümkün mü?
"Utanmadan yıllar yılı mezhepsizlik edebiyatı yapan mezhepçiler."
"Mezhepçilik yapan şarlatanlar sizi dolmuşa bindiriyor."
"Tulumbacı takımı."
"Dinini donundan biraz ciddiye alan bir Müslüman..."
"...bitli baklanın kör alıcısı."
Bu cümleler hiç de hoş ifadeler değil...
Geçmiş âlimleri kabul etmeyip, onların "Kur'an okumakla Kur'an'a
dokunmayı birbirine karıştırdıklarını" ve bu hususta "tarihi" bir
yanılgı içinde olduklarını" söylersek, bu mantığa göre, onların
yazdıklarına nasıl güveneceğiz? Onların yazdıklarına, aktardıklarına
güvenmezsek elimizde ne kalır?Esas mesele, mütekaddimîn ve müteahhirîn
ulemânın kitaplarına itimat edip etmemek, kabul edip etmemek
meselesi...Biz, hem itimat ediyor hem de o kitaplardaki meseleleri kabul
ediyoruz.Tarihi bir yanılgı içinde olduklarını da kabul etmiyoruz....
Ali EREN
Eylül 2000 Akit Gazetesi